Öyleyse oyunu, çocuğun sadece boş zamanlarını geçirdiği bir etkinlik olarak görmek çok sığ kalır. Oyunun geliştirici, eğitici, psikososyal, uyum sağlayıcı, teşhis ve tedavi edici işlevleri de göz ardı edilmemeli.
Yazının başlığı oyun olunca birden hatırıma çocukluğumda söylediğimiz bu şarkı sözleri geldi. Çocuk kelimesinin yanına en yakışan kelime belki de oyun oluyor. Çocuklar için en uygun hal birlikte oyun oynamaları olarak görülüyor. Çocuk ve oyun adeta ikiz kardeş olarak karşımıza çıkıyor. Oyunun içeriği, kullanılan oyuncaklar her ne kadar kültürden kültüre değişse de çocuğun olduğu her yerde oyun vardır. Oyundan mahrum bırakılan çocukların çeşitli problemler yaşadıklarına şahit olunur. Neden oyun çocuklar için vazgeçilmez bir eylemdir? Çocuklar oyun sayesinde hangi kazanımlarda bulunurlar?
Çocuk bitmeyen enerjisiyle koşar, kovalar, atlar, zıplar, düşer, kalkar, yerlerde sürünür, eşyalara tırmanır. Fiziksel güç gerektiren oyunlarla; çocuğun kasları güçlenir, fazla yağları yakar, iç salgı bezleri ve vücut sistemleri düzenli çalışır duruma gelir ve büyümeyle ilgili işlevler yerine getirilir. Her ne kadar ebeveynler başlarına kötü bir şey gelir korkusuyla “yapma, etme, düşersin bir tarafını kırarsın!” deseler de fiziksel aktivite çocuk için elzemdir. Bu sayede çocuk denge, güç, esneklik, koordinasyon, dikkat, tepki hızı, kontrol gibi psikomotor yeterlilikleri elde etmiş olur. Boyama, kesme, çizme, katlama, yapıştırma gibi faaliyetler çocuğun ince motor dediğimiz becerilerini geliştirerek el-göz koordinasyonunun gelişimini sağlar.
İnsan hayatı oyunla keşfeder
İnsan yavrusu bilinmez bir dünyaya doğar ve doğumuyla birlikte çevresindeki nesneleri keşfetmeye ve onlarla oynamaya başlayarak, nesnelerin ne olduklarını ve ne işe yaradıklarını anlamaya çalışır. Deneme-yanılma yöntemiyle, onlarca kez deneyerek nesnelerin işlevlerini gelişim dönemine uygun bir şekilde yerine getirmeye çalışır. Karşılaştığı olayları taklit ederek anlamaya ve deneyim kazanmaya başlar. Sosyal ve kültürel çevresinin etkisiyle gördüklerini oyunlarına aktararak bunları sürekli tekrar ederek içselleştirmeye çalışır. Böylece çevresini tanıyarak ve kuralları öğrenerek toplumsallaşır.
Toplumsal kuralları öğrenir, sosyalleşir
Topluma uyum sağlama sürecinde gerekli toplum kurallarını oyunun içinde kolayca öğrenir. Başkalarına saygı göstermek, paylaşmak, yardımlaşmak, başkalarının önüne geçmeden sırasını beklemek, canlı-cansız tüm varlıklara zarar vermemek, kendini ifade etmek, başkalarını dinlemek, kazanmayı-kaybetmeyi öğrenmek, kurallara uymak, dürüst olmak gibi birçok davranışı ve sosyal beceriyi oyun sırasında öğrenir. Aynı zamanda farklı sosyal rolleri deneme fırsatı da bulur. Hayatta ihtiyaç duyacağı bilgi, beceri ve davranışları doğal olarak öğrenir.
Çocuk oyun sayesinde başkalarıyla tanışır, duygusal ilişki kurar, kendisini ifade eder. Farklılıklarla karşılaşır, bu farklılıkları anlayışla karşılar, birlikte oyun oynar, iş yapar. Oynarken gösterdiği sözlü veya sözsüz davranışlarla iletişim becerilerini zenginleştirir. Kendisini bir başkasına ifade etmek, karşısındakinin ifadelerini anlama zorunluluğu dil becerisine katkı sağlar.
Duygularını oyunla aktarır
Çocuk çevresinde yaşadığı duygusal ilişkileri ve gösterilen tepkileri oyununa yansıtır. Örneğin; annesinin kendisine gösterdiği duygusal tutum ve davranışı model alarak aynısını evcilik oynarken oyuncaklarında yaşar. Yaşadığı olumsuz duyguları dışa vurarak rahatlama fırsatı da yakalar. Yetişkinlerin müdahalesi olmaksızın duygularını bastırmadan yaşama fırsatı bulabilir. Bu da oyunun teşhis ve tedavi edici yönlerini bize gösterir. İyi bir gözlemle, olumsuz yaşantıların önceden farkına varılıp kalıcı hale gelmeden önlenmesi mümkün. Oyun yoluyla çocuktaki korku, kaygı, stres ve içsel çatışma durumları giderilebilir.
Oyunla öğrenir, hayal dünyasını yansıtır
Oyun aynı zamanda eğitim-öğretim süreçlerini de eğlenceli ve etkili hale getirmek için kullanılır. Çocuklar yetişkinler gibi düşünerek öğrenmek yerine daha çok yaparak yaşayarak yani kendi yaşantılarıyla öğrenirler. Oyun, istenilen davranışı kendiliğinden öğretir. Her an oynayan çocuk aslında her an bir şeyler öğreniyor demektir. Çocuğun istendik davranışları elde etmesi için oyunun konusu yani içeriği, oyun malzemesi yani oyuncak, oyun ortamı ve oyun arkadaşı önem kazanır.
Çocuğun hayal dünyasını oyuna yansıttığı görülür. Gerekli ortam ve malzeme sağlandığında çocuk kendi isteklerini, hayallerini oyuna yansıtarak yaratıcılığını geliştirir. Çocuğu aktif tutan ve yapılandırılmamış materyallerin (kil, kum, hamur gibi) yaratıcılığına katkısı çoktur. Kendisini yansıtan çocuğun özgüveni de gelişir, kendini tanıma fırsatı da bulur. Esnek düşünme ve problem çözme yeteneği gelişir. Geliştirdiği yöntemleri günlük hayattaki problemlere uygulamak için oyunlarda alıştırmalar yapan çocuk, esasında gerçek hayata hazırlanır.
Oyun kültürü yaşatır
Oyun aynı zamanda bir kültür aktarımıdır. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler ve internetin yaygınlaşması, çocuklarımızın geleneksel oyunlardan uzaklaşıp farklı kültürlerin ürettiği, farklı değer kodlarıyla üretilmiş oyunlara maruz kalmalarına sebebiyet veriyor. Günümüzde bir oyuncak mağazasına gittiğimizde, kültürümüzü yansıtan oyun ve oyuncakların oranı gayet düşüktür. Oyuncak bebeklerin kılık-kıyafetlerinden makyajlarına, söyledikleri şarkılardan oluşturdukları aile yapılarına, ev düzenlerinden konuştukları dile kadar ayrıntılı bir inceleme yaptığımızda verdikleri gizli mesajların yerli ve milli unsurlar taşımadığına şahit oluyoruz.
En öğretici oyuncak kaynağı
Değişen toplumla ve kültürel yapıyla birlikte çocukların sanal bağımlılıkları da artmakta, yüz yüze iletişim kurarak oynadıkları sokak oyunları da azalıyor. Sosyal ortamlardaki grup oyunlarının azalması çocukların daha fazla bireyci olmasına, paylaşım yapamayan egoist bir neslin doğmasına sebep oluyor. Hızlı ve çarpık kentleşme, insanı ayağını topraktan keserek doğayla ve doğalla olan ilişkisini kesmiştir. Bahçeli evlerin ve boş alanların azalması, sıkışık yerleşim düzenleri, komşuluğun ve iletişimin ağırlıklı olduğu güven merkezli mahalle yapısından daha içe kapanık, güvenlik merkezli bir düzen olan site yapısına geçiş, trafik gibi birçok olgu çocukların oyun sistemlerini değiştiriyor. İnsanların birbirine yabancılaştığı ve güvenemediği bu sistemde çocukların ev dışındaki oyun oynama isteklerine sınırlama getirilip, bu boşluk farklı kurum ve materyallerle doldurulmaya çalışılıyor. Eskiden çocukların masrafsızca çevreden elde ederek oynadıkları su, toprak, çamur, kum, taş, tahta parçası, ağaç dalı, kozalak gibi doğal materyallerin yerini daha fazla para harcayarak ama daha az pedagojik katkısı olan oyuncaklar alıyor.
Öyleyse oyunu, çocuğun sadece boş zamanlarını geçirdiği bir etkinlik olarak görmek çok sığ kalır. Oyunun geliştirici, eğitici, psikososyal, uyum sağlayıcı, teşhis ve tedavi edici işlevleri de göz ardı edilmemeli. Çocukları oyundan men etmek, insanı ekmekten, sudan men etmek gibidir. Atalarımız “Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz” demişler. İnsan sevdiği işi yapmaktan bıkmayacağı gibi çocuk da oyun oynamaktan bıkmaz.
Unutulmamalıdır ki “oynamayan tay at olmaz”.